Ağrı Dağı'nda inanılmaz keşif; Bulundu! Dünya ayakta

Türkiye’nin en yüksek dağı Ağrı Dağı’nın 28 km güneyinde yer alan Durupınar Formasyonu, ilk olarak Mayıs 1948’de şiddetli yağmurlar ve depremlerin ardından ortaya çıktı.

Ağrı Dağı'nda inanılmaz keşif; Bulundu! Dünya ayakta

Bölgeyi gezen bir çoban tarafından keşfedilen bu “tekne biçimli” kaya oluşumu, 1959’da Türk Kurmay Albayı İlhan Durupınar tarafından da incelendi. O günden beri hem jeologlar hem de arkeologlar formasyonun doğal mı yoksa insan yapısı mı olduğu konusunda tartışıyor.

RADAR TARAMALARI

Son dönemde Kaliforniya merkezli “Noah’s Ark Scans” ekibi, liderliğini bağımsız araştırmacı Andrew Jones’un yürüttüğü çalışmalar kapsamında yeraltı radarı (GPR) kullanarak Durupınar Formasyonu’nu taradı. Jones, formasyonun merkezinden geçecek şekilde yaklaşık 13 metre uzunluğunda bir tünel izine rastladıklarını; ayrıca üç katmanlı yapıya işaret eden radarlama verileri elde ettiklerini açıkladı.

Taramalar, zeminden yaklaşık 6 metre derinlikte açısal odacıklar ve platform benzeri yapılar tespit etti. Bu bulgular, İncil’deki “üç güverteli gemi” tarifine benzerlik gösteriyor.

ANALİZ VE JEOKİMYASAL İPUÇLARI

Araştırma ekibinin toprak ve kaya örnekleri üzerinde yaptığı analizler, formasyon çevresindeki potasyum oranının, diğer bölgelere kıyasla yaklaşık %40 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Ekibin bir üyesi, “Tekne biçimli oluşumda yetişen bitkilerin rengi ve yapısı da civardakinden farklı; bu, uzun süreli mineral birikimini işaret ediyor” dedi. Jeokimyasal veriler, alana özgü minerallerin ve eski deniz canlılarına ait fosil artıklarının da varlığına işaret edebilecek nitelikte bulundu.

BİLİMSEL TOPLUMUN GÖRÜŞLERİ

Durupınar Formasyonu’nun Nuh’un Gemisi kalıntısı olduğu iddiası, akademik çevrelerde ikiye bölünmüş durumda. Bir grup jeolog, bölgedeki jeolojik tabakalaşmanın tamamen doğal süreçlerle oluştuğunu ve gemi benzeri şeklin tesadüfi bir erozyon sonucu ortaya çıktığını savunuyor. Öte yandan bazı arkeologlar ve İncil uzmanları, radarlama verilerindeki üç katmanlı mimari izlerin ve mineral farklılıklarının daha fazla araştırılması gerektiğini vurguluyor.