Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

Yüreğimiz Yangın Yeri

Acılar, kederler, haykırışlar, yalvarışlar, katliamlar, yüreklerimizi dağlayarak, uzaklaşıyor. Uzaklaşıyor, çünkü unutkan bir hafızamız var ve erken unutuyor, unutturuyoruz. Ders çıkartmak, önlem almak, geleneğimizde yok. Resmen umursamaz bir yapıya sahibiz.

Adana’daki yurtta katliam yaşandı. Bir anlamda geleceğimiz olan çocuklarımız, umutlarımız, birilerinin dünyevi arzularına kurban gitti. Birilerini kayırma, destekleme ve yüceltmek adına mı dersiniz, kontrolsüzlükten mi, ya da ne adına olursa olsun, bu acılar yaşanmamalıydı. Bu yüzyılda, böylesi ilkel manzaraların, yaşanması affedilmez olmalı.

Siirt’te yaşanan maden kazası, pek gündemimize gelmemiş olmakla beraber, maden ocaklarında yaşanan iş kazalarının, göçüklerin fıtrattan mı, ya da gerekli önlem ve tedbirlerinin alınmamasından mı olduğu, tartışılmamalıdır. Hükümet yetkililerin veya diğer yetkili ağızların, bilim insanı geçinenlerin açıklamaları bu yönde olmamalıdır. Bu tip açıklama veya söylemlerin, acıların üstüne tuz ekmekle eşdeğer olduğu, yürekleri yaktığı, acıları çoğalttığı düşünülmelidir.

İşte mevsim kışa evirilince, bu acılar soğuğun ayazı gibi, kışla birlikte yüreğimize oturdu. Yüreğimiz yangın yerine döndü. Siyaseten söylenenler, açıklamalar, tepkiler, eleştiriler, savunmalar, geçmiş bütün benzer olaylarda söylenmiş, gazete sayfalarında kalmış, karartılardır. Yeniye dair bir şey olmadığına eminim.  İşte bizim fıtratımızda bu var. Umursamazlık…

Toplum olarak değerlerimizden gittikçe uzaklaşıyoruz. Gittikçe daha çok, bencilleşiyor, daha çok insani özelliklerimizi yitiren, vahşi arzularımızın esiri oluyoruz. Paraya-pula-ranta-kariyere tutsak olmuş köleleriz artık. İnsani özelliklerimiz bizleri terk etmiş, ruhtan yoksun bırakmış, sadece gezinen et-kemikten ibaret varlıklarız. Vicdanımızla değil, cüzdanımızla düşünüyoruz, paramızla kişiliğimizi oluşturuyor, gücümüzle sosyal ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Paranın ve gücün kulları olmaya namzediz. Burunlarından kıl aldırtmayanlar, komşusuna, farklı düşünene, kendisinden olmayana, öteki gözüyle-düşman gözüyle bakmakta, doğrusunu-yanlışını ona göre belirlemektedir. Kısacası, binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Değişiyoruz, değiştirmişler, değiştiriliyoruz…

Bu duruma gelmemiz, duyarsızlığımız, riyakârlığımız, tepkisizliğimiz ve en önemlisi, insani özelliklerimizden gittikçe uzaklaşmamızın nedenleri, sonuçları aklımızın ucundan bile geçmiyor. Çünkü düşüneceğimiz başka şeyler vardır. Zihnimizi kirletenler, duygularımızı sömürenler hep algı yaratarak, gündemimize başka şeyler sokarak bizleri düşünmekten alıkoymaktadırlar. Bizler kendi düşüncelerimizi değil, bizlere öğretilenlerden hareketle, konuşuyoruz. Bunlar aslında bize ait olmayanlardır. Sadece düşünüyor gibi yaparak, yaşamsal sürecimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Kısaca; dostumuzu, düşmanımızı, iyiyi, kötüyü biz değil, başkaları belirliyordur. Bize düşen kabul, etmektir…

İnsan olmak, insan kalmak dileğiyle…